29 Ocak 2011 Cumartesi

Neredeyim ben?

Bir zaman yapılanlar ilerleyen zamanlarda o mükemmel çemberinizi tamamlarken, yinelendiğinizi ama aynı zamanda o kalıptan uzakta olduğunuzu farkediyorsunuz. Mono, "Neredeyim ben?"i notalara döküp, köşesinde içini döküyorken, bambaşka yerlerde eskiye dönmekle kalmıyor, şimdinin harmanını adeta duvarlarda görüyorum. Ben Neredeyim ben?'le, sen bambaşka bir tabloyla, o farklı bir parfüm kokusuyla ve biz bir kareyle, hatta bir an ile.

Bunu hatırlamak ve barışmak mükkemel bir duygu, yaşanılması gereken.

Do not stand at my grave and weep


Do not stand at my grave and weep,
I am not there, I do not sleep.
I am in a thousand winds that blow,
I am the softly falling snow.
I am the gentle showers of rain,
I am the fields of ripening grain.
I am in the morning hush,
I am in the graceful rush
Of beautiful birds in circling flight,
I am the starshine of the night.
I am in the flowers that bloom,
I am in a quiet room.
I am in the birds that sing,
I am in each lovely thing.
Do not stand at my grave bereft
I am not there. I have not left.
Mary Elizabeth Frye

28 Ocak 2011 Cuma

Listeler. Boy boy. Okuma arzusu. Ancak sadece eyleme dökülememekten yakınmak. Yalnızlık, bir ömür. Sıfat tamlamaları, üniversiteye kazanmayı kafaya koyduğumdan an itibari ile kafamda geziniyor. 9 yıl oldu. Meyveler, soyulmaması tercihim. Ya ben? Yine kafası karışık.

Tanpınar'ın Huzur'undan huzursuzlaşmaya başladığımdan beri, evde halı kadar değerli hissedip, üşüngeçlik süre geliyor. Öylesine korkunç ve berbat bir duygu ki, tüm tiksinmeleri ortaya çıkarıyor. Uyku göze girmezken, yanan gözler ve yorgunluk çabası oluyor. Yine meyveler geliyor aklıma, en sevdiğim kiraz'dan alıyorum öfkemi.

Film kahramanlarına derin bir "gıcık" besliyorum, köşede öldürmek istermişçesine. İyi ki sadece hayal ürünü.

27 Ocak 2011 Perşembe

Mor ve Ötesi'nin Gül Kendine albümü ne kadar güzel. Öyle güzel ki, dinlerken bozduğum kasetleri aklıma getiriyor... Kaset yahu! Yaş küçük, kafa küçük, walkman ile servise binip o küçük yolda şarkının sonu gelmeden inmeyi istemediğimiz yıllar. "Biter mi sandın, tüm dertlerin?/ Hemen ödenmez büyük borçlar/ Hayata tersten baktığında/ Bitip tükenmek çok kolay." Yaş maksimum 13, neyin derdi?

O zamanların da kendine has saçma güzelliği vardı gerçi.

26 Ocak 2011 Çarşamba

He wants to die in a lake in Geneva, the mountains can cover the shape of his nose.
He wants to die where nobody can see him but the beauty of his death
will carry on so I dont believe him.
He greets me with kisses when good days deceive him and sometimes with scorn and sometimes I believe him.
And sometimes I'm convinced my friends think I am crazy, get scared and call him but he's usually hazy.
By one in the morning day is not ended, by two he is scared and sleep is no friend, and by four he will drink but cannot feel it, sleep will not come because sleep does not will it and I dont believe him.
Morning is mocking me.
I'll wander the streets avoiding them eats until the ring on my finger slips to the ground.
A gift to the gutter, a gift to the city the veins of which have broken me down.
And I dont believe him, morning is mocking me.
Oh the gods that he believes never fail to amaze me.
He believes in the love of his god of all things, but I find him wrapped up in all manner of sins.
The drugs that deceive him and the girls that believe him.
I can't control you I dont know you well, these are the reasons I think that you're ill.
And since last that we parted last that I saw him down by a river silent and hardened, morning was mocking us. Blood hit the sky.
I was just happy, my manic and I
He couldn't see me the sun was in his eyes and birds were singing to calm us down. And birds were singing to calm us down.
And I'm sorry young man, I cannot be your friend. I don't believe in a fairytale end. I dont keep my head up all of the time.
I find it dull when my heart meets my mind
Though I hardly know you I think I can tell, these are the reasons I think that we're ill.
I hardly know you I think I can tell, these are the reasons I think that I'm ill.
And the gods that he believes never fail to disappoint me.
And the gods that he believes never fail to disappoint me.
My *nihilist, my* happy man my manic and I have no plans to move on.
The birds are singing to calm us down
And birds are singing to calm us down.

Laura Marling.
O OOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOoooO.

24 Ocak 2011 Pazartesi

CANABİ TALKS

giggles:
*ormana falan gidiyor musun can abi?
*dağ izliyor musun?
*parklara peki?
*en son ne zaman elmayı dalda gördün canabi?
*tanımadığın insanlara dert yandın orada burada?
*ne bileyim kulaklığını takıp karıncaları umursamadan yattın mı çimene?
*hava soğuk olsa da ayaklarını denize soktun mu.
funkster88:
*hiç işaret fişeği de kullanmadım ona bakarsan.
*BUNLARIN HEPSİNİ YAPMIŞ VE
*BİR ELİNDE ÇEKİÇ
*DUDAKLARI ARASINDA ÇİVİİLER
*ARALIKSIZ GÜNDÜZ GECE ÇALIŞARAK
*ÜSTÜNLÜK KULÜBESİNİ İNŞA ETMİŞ DAMINA ÇIKMIŞ ELLERİNİ BELİNE KOYMUŞ
*BANA BAKIYO ORDAN PİS PİS.
funkster88:
*ne kadar crafty bi insanmışsın.
*tebrik ettim.
*o kadar güzel
*tarif ettim ki
*kendi kulübemi yapasım geldi birden.
giggles:
*CANABİ SENİ TEKERLEKLİ SANDALYEYLE KAÇIRMAK İSTİYORUM.
giggles:
*SONRA BAĞLAYACAĞIM SANDALYEYİ SANA, KEMERLE.
*UÇURUMDAN ATACAĞIM.
funkster88:
*imdat
*ben son derece iyi niyetle
*kaçırdığını sanmıştım bir an ki
*yüzümde gülümseme daha kaybolmadan
*attı uçurumdan
giggles:
*ama altta bekleyen set ekimiz vardı seni tutacaktı. meğersem plastikten çukurmuş o.
*bir baktık elimizde pasta, üzerinde 27 mum.
funkster88:
*meğersem yumuşak mıymış.
*oh be.
giggles:
*yataş yapmış, sponsor olmuş.

19 Ocak 2011 Çarşamba

Dur dedi, durmadım, cezalandırdı, yılmadım, içerledim, küstü, gitti, gittim

Bir melankolidir alıp başını gitmiyor, beni de sürüklüyor gittiği yere. Eh be bırak yakamı lanet.
İtirafım var, aslında itirazlarla sıkıştırılmış ve sarmaş dolaş edilmiş bir itiraf, kim okursa onun ayağına asla dokunmasın, okumayana da dolanmasın, sevmek zor iş: burada itiraz edilen nokta bütün mizacı ve yıllardır oturtma telaşındaki kişilik, efendim tek bir noktada zerre ile yok oluş arasına getiriyor. Deneyin, başınıza gelecektir. Aşık oldum, ölüyorum denmez bir objeye, kişiye. Aşık “olunacak” eylemiyle bütünleşen bir durum değil, zaten de sonra konuşuruz o mevzuyu. Çiçeklere sevgimiz, sevilmemesi gereken insanlara verdiğimiz değerler ve yahut tutulmak istenmeyen sözler gibidir bahsettiğim sevgi alanı. Sadece onur kırıcı davranışlar içine girersiniz. Şarkılar bir anlamlı gelir sanki, bombooş bir akılla hem de.
Bir de melankolinin korkunç paranoyasında bir o yana bu yana batmak üzere kayık gibi sallanıyoruz nicedir. Hayırlara vesile, kulaklara kurşun, ananeler-adetler ayağa. Sevgi korkunç bir şey, hayallere karışırsa ah ah gelmeyelim o konuya, sakın! Bir de Türkan Şoray’ın sesinden “Sevgi neydi?” sorusunu aklımıza getirelim, ama cevabı “Emek” olmasın
“KÖTÜLÜKTÜ” olsun!