22 Haziran 2010 Salı

Odalar ve Woolf


Wirgina Woolf’un bir kitabı geldi aklıma; “Kendine Ait Bir Oda” isimli. Yanlış hatırlamıyorsam kitap şöyle başlıyor ya da başlarda şöyle yazıyordu: “her kadının kendine ait odası olmalı”. Tahta bir sandalye, yüksek bacaklı yine tahtadan makyaj masası, geniş aynalar, mevsimin kır çiçeği, pencereye tam olarak yerleşen küçük açık renkli perdeler ve beyaz duvarlar. Tam bir kadın odası, tüm kadınlığını yaşayabilsin diye.
Sabah birkaç dergiden güzel resimler çıkarttım, bazı ressamların çalışmaları ya da dergiye basıldığı için birkaç fotoğrafın resmi. duvarıma yapıştırmaya başladım. Eskiden grup posterleri olan duvarlar şimdi daha çok post-modern çalışmaların koruması altına girdi. Duvarların boyası bantlarla çıkıverirken, şimdilerde sakız kıvamında duvar yapıştırıcısı ile güven altında ve sade bir görünümde kendime ait olmayan çalışmalarla sergide. Ancak bunların ardından bir huzursuzluk aldı götürdü beni. Duvara bakınca göremedim kendimi, kitaplığıma, yatağıma, halının üzerinde günlerce giyilse de asla kokmayan çoralarıma (evet mucizem de bu!), kenara fırlatılmış masa lambası, sandalyelerle.
Aslında duvarlarım birkaç yıldır aynı değil, üçüncü yılda üçüncü duvarım oldu. Kışın evde yokum hem de. Benim olmayan duvarlara bakıyorum yurt odalarında. Virgina Woolf’un kadınlara ait bu “odaya sahip olma” hayalini o kadar çok gerçekleştirdim ki, her yerden kendime ait odalar çıkardım. Ama aklıma takılan aslında o odalara bir türlü ait olamamam.