Şimdi biraz gerçeklerden bahsedelim. Burayı bir nevi karalama defteri gibi yapıp, kah garip hikayeler kah anlamsız sözcüklerle beslemek güzel. Hakikatten. Velhasıl gerçeklik payını unutmamak lazım hayatın. Bazen unutabildiğimiz gibi, şu Q klavye üzerinde yaşadığımı hissediyorum. Bu his beni üzüyor elbette.
-
Zamanla alıştığımız günlerin ardından bir farklı araştırma yapmam istendi. Ben de klasik bir araştırma yapmak istedim: örneğin kitap okuma alışkanlıkları. Bir nevi anket-röportaj içerikli bir şeyler olacaktı ama ben dönüp içimde dönem dönem oluşan "meslek kaygısı" ile ilgili kafalama bir işe giriştim. Hayali kişiler arasında yaptığım araştırmanın gerçeklik payının abartılmadığını söylemek isterim. Ancak ne zaman ilerleyen dönemlerle ilgili plan yapsam asla olmadığı için, o an sadece iç güdü ve isteklerime dayanarak karar veriyorum. Bu anlamda gidip ben bu mesleği seçeceğim demedim ama elbette kendi alanımdan uzaklaşmayacağımdır. Sözüm ona günümü yaşıyorum. Uzun vadede ise sadece biraz daha çalışmanın hep faydası vardır diyerek hareket ediyorum. Burada her şey güzel görünse de kaybolan zamanlar ne ne yapılması gerektiğini bilemediğim anlarla dolu doluyor. Yeri geliyor elimdeki romanı neden okudğumu sorguluyorum. Bu iş karışık bir hal alırken sadece getirisi, şansım. Şansım açıldıkça güzel şeyler dönüyor. Plan falan hikaye yani. Bu arada koyu bir kaderlenme yaşıyorum. Kısmet, diyorum. Gülüyorum. Gülmesem de sorguluyorum.
Sadece merak ettiğim şey; bunları birebir yaşayanların olup olmadığı. Yani, birine ileride ne iş yapacaksın diye sorduğumda kesin kararlıkla anlatabiliyor. Ha hayata geçiyor ve geçmiyor o kısmı ile ilgilenmiyorum. İnsanlar planlarını keskin çizgilerle alıp, kararlıkla ilerliyorlar. İşte çok merak ettiğim başka bir şey de, bunun nasıl yapıldığı.
-
Burnum akıyor. Havalar ne garip öyle.
Buraya tercümelerimi, içimden küfretmek istediklerimi, küçük tecrübeleri, okuduklarım-izlediklerim-dinlediklerimi, kendi polisiyemi, kıskandıklarımı, bazı şarkı sözleri ve şiirleri, manasız fotoğrafları, gezdiğim yerleri koyuyorum.
21 Kasım 2010 Pazar
Acılar
Elbiselerin rengi, kokuları aklıma geldikçe müthiş vicdan azabı çekiyorum. Elimden geçen her bir milim iplik kadar emeğimi bu elbiselere gömdüm. Şimdi asla ve asla birine bile bakamıyorken yaşadığın bu aciz durum, beni daha da korkutuyor. Yapmamak mı zor, elindekilerle yetinememek mi? Ben söyleyeyim, cesur olmadığın için kırılgan duygulara sahipsin. Bir kavmi giydirirken, aklım hep diğerlerinde idi. Daha güzeli, daha niceliklisi, daha sağlamı ne geliyorsa elimden, belki daha üst seviyesi. İnsan kendini aşabiliyorsa bile bunu zamana bırakır. Bunu asla yapmıyorsun. Emeklemeden koşmayı deniyorsun. Benimse ne makasa, ne de kumaşlara tahammülüm yok, koşsam bile bir boşluğa yol alıyorum. Bu mu seçtiğin yol? Benim azabımı engelleyemediğin gibi, kendi yolunu da istediğin gibi seçemezsin artık.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)