28 Ocak 2010 Perşembe

İfa...de

Aslında bir şeyleri anlatmanın en iyi yolu değil yazmak. Kendini ifade etme mükemmeliyetçiliği aydınlanan dünyanın şahane bir ödülünü her yerden sunuyor. Tuşlara basarken, kalemi tutarken daha çok özgürleşmişsiz gibi davranıp drama dalında en iyi aktör ve aktrisler kesiliyoruz. Mükemmel sanatçıymışız gibi.

Ayrıca her şeyi anlatma lüksümüz var dünyaya. Tüm eylemler dizlerini kırıp seçilmeyi bekleyip onurlandırılıyorlar. Her şeyi anlatma hevesi! Renkleri, olayların en ince ayrıntısını, genelleşen kurguları, karakterleri, abartıları, sevimsizlikleri, umutsuzluğu, sefilliği; iyiliği, gökkuşağını vs. bu yol öyle gereksiz bir çabaya giriyor ki bazen, düşündüğümüzde aslında kendimizi anlamaya başladığımızdan beri sadece anlatmaya çalışıyoruz. Bi yol bulmaya ilk önce… Sonra gerçekliğe iştirak… Ardından gelen yalanlar.

Bu kendini anlatma silsilesinde en iyi anahtar konuşmak. Güzel konuşmak. Çevremizdeki en iyi yalan söyleyen, en güzel kandıran, mükemmel bir şekilde hakkını arayan insan şekline bürünür güzel konuşanlar. İfade yeteneği özgüveniyle gelişip bir canavara ve size yemeye dönüşmeden hemen önce başlar gelişmeler.

Sonra kalemi tutanları yazdırmak. Lisanına lisan kattırıp bir curcunayla anlatım yapmasını beklemek. Ne kadar kafayı karıştırıp salata yaparsa cümlelerini, o kadar başarılı diye ödüllendirmek. İçinden kopan duygu fırtılarını dindirmek için yazmak. Sadece kendi iç huzuru ve ifade yeteneğinin bu dalından koparan insanlar.

Resim yapan, elbise diken, film çeken, ev işi yapan, kendini satan, müzik yapan insanların da sıkıntısıdır ifade etme hazzı. Varlığını büyütme, büyüttükçe yok gibi gösterip mütevazi davranışlar altına girme, sadece bencilliği ile ruhunu besleme…
İnsanlığa ayna falan tutmak değil bu. Yemek de yiyoruz ama bu kadar suçlanmıyoruz. Her şeyin bir sebebi olsa da ifadenin suçu en büyüktür hayatta.

Bu suça dahil olmak için bu günlüğe sahip oldum. Sadece duyguları değil, olayları içine girmek, bencilliğin tatmini ve düşmanlığın zevkini tatmak için.

1 yorum: