Koridor sonsuza kadar uzuyordu. Belirli aralıklarla kapılar da vardı. Her biri başka bir dünyaya açılıyordu. Mesela birine geçince ağaçlar var, piknik yapan aileler… Kırmızı örtüler, hazırlanmış ekmek arası yiyecekler, plastik bardaklara konmuş meyve suları; top oynayan çocuklar, yeşilin her tonunda ağaç. Birinde sadece kuyu var, kuyunun dibi kurumuş ama içinde altın var. Başka bir kapıda ise bitmeyen bir kışı yaşayan köy var, onu da pek çok kitap konu ediniyor zaten.
Koridoru da sonsuz görmek muhtemelen gözümün bir numara daha artmasından kaynaklanıyor. Zaten onun varlığı bu kadar hayalperest yapmıyor mu, dünyaya baktığım buğulu sahnelerle…
Dosyalar, okunmamış kitaplar çanta olarak sırtımda her adımda ağırlaşırken, aslında daha önemli bir konu vardı. Olayı büyütmek zor değildi. Yine de o an için önemli olsa da bir yıl daha bu karanlık ülkede yaşayıp yaşayamayacağımı belli edecekti. Alakasız milyonlarca ağacın kesiliminden doğan sadece 150 parça beyaz kağıdın, siyah mürekkep hamleleriyle üzerindeki kurulu cümleleriydi. Bir ödev teslimiydi. Ancak içeriği, sırtımdaki, dünyadaki ve hatta beynimden çıkan minik kıvılcımların kağıtta toplanmasıydı. Belki biraz kendini bilmezce bir düşünceydi bu. Ama beni bir dönem de olsa tüm zevklerden, eğlenceden alıkoyan on hafta vardı içinde. Bu da herkes için pek kolay olmasa gerekti. Alıntısız, sadece bildiklerinin bir başka ağzı olacaktı. Bu benim bir özetim olacaktı belki de, hem de ondokuz yaşında yazdığım özetim.
Aslında bakmayın dünyavi zevklerden bahsetmek pek bana göre değil. Herkesin en basitçe yaşadığı hisleri, bildiği duygu ve birikimlerden yoksun olarak yemek yedim, arkadaş edindim, bazen uyudum veya günleri saydım. Bu istemli bir davranış yada hareket olmadı pek tabi. Merdivenlere ayak bastığım an tuhaf ve biraz ürkütücü resimlerin her yerde parlaması beni bu dünyadan alıkoydu. Sonrası klasik değil mi zaten, “evde yaşayanlar ve minik maceraları”. Makaraları ince tele dizip ilginç mekanizma kuranlar. Çadırda başka bir dünya yaratanlar.
Hepsi biz değil miydik?
Sessizce masaya bıraktığımda ödevi, içim rahattı.
Kaybedecek bir şeyin olmaması hissi gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder